Blue Flower

Kutsal Ruh’un etkinliğinin Kutsal Kitap’a göre ayırt edici kanıtları nelerdir?

Bazı durumlarda insanların arasındaki bir etkinliğin Kutsal Ruh’un işi olmadığına dair nelerin kanıt gösterilemeyeceğine değindikten sonra, ikinci olarak kendimizdeki ya da insanların arasındaki bir etkinliğin aldanma tehlikesi olmadan Tanrı’nın Ruhundan olduğuna dair hüküm verebilmek için Kutsal Yazılara dayalı ne gibi ayırt edici kanıtlar ve belirtiler olduğunu göstermek istiyorum. Daha önce söylediğim gibi, bunu yaparken kendimi sadece bu konunun Kutsal Kitap’ta en açık ve en kapsamlı şekilde elçi tarafından ele alındığı bölümle sınırlandıracağım. Bu belirtilerden söz ederken, onları bölümde gördüğüm sıraya göre ele alacağım.   

2.1. Söz konusu etkinlik bakireden dünyaya gelen, Yeruşalim kapılarında çarmıha gerilen İsa Mesih’i yüceltiyorsa, insanların zihinlerini O’nun Tanrı’nın Oğlu ve insanlığın Kurtarıcısı olduğuna dair müjdenin bildirisindeki gerçeğe yöneltiyorsa, bu etkinliğin Tanrı’nın Ruhundan geldiğine dair kesin bir belirtidir. Elçinin bize 2. ve 3. ayetlerde verdiği belirti budur: “İsa Mesih'in beden alıp dünyaya geldiğini kabul eden her ruh Tanrı'dandır. Tanrı'nın Ruhu'nu bununla tanıyacaksınız. İsa'yı kabul etmeyen hiçbir ruh Tanrı'dan değildir. Böylesi, Mesih Karşıtı'nın ruhudur. Onun geleceğini duydunuz. Zaten o şimdiden dünyadadır.” Etkinlik sadece Mesih’in Filistin’de ortaya çıkan bir kişi olduğuyla ve kendisi hakkında bildirilen şekilde acılar çektiğiyle yetinmemeli, O’nun Tanrı’nın Oğlu Mesih olduğunu, adının ortaya koyduğu gibi Rab ve Kurtarıcı olarak meshedildiğini ifade etmelidir. Elçinin sözlerindeki anlamın bunlar olduğu, gerçek Ruh’un belirtileriyle ilgili konudan söz etmeye devam ettiği 15. ayet tarafından onaylanır: “Kim İsa'nın Tanrı'nın Oğlu olduğunu açıkça kabul ederse, Tanrı onda yaşar, o da Tanrı'da yaşar.” Açıkça kabul etmek ifadesi, İncil’de sıkça kullanıldığı haliyle sadece izin vermekten daha büyük anlama sahiptir. Bir şeyin tanıklıkla belirtilmesi ve onaylanması, sevgi ve saygıyla ilan edilmesidir. Matta 10:32 “İnsanların önünde beni açıkça kabul eden herkesi, ben de göklerdeki Babam'ın önünde açıkça kabul edeceğim.” Rom.15:9 "Bunun için uluslar arasında sana şükredeceğim, Adını ilahilerle öveceğim." Flp 2:11 “Öyle ki, İsa'nın adı anıldığında gökteki, yerdeki ve yer altındakilerin hepsi diz çöksün ve her dil, Baba Tanrı'nın yüceltilmesi için İsa Mesih'in Rab olduğunu açıkça söylesin.” Elçi Yuhanna’nın kullandığı bu ifadenin kuvveti, sonraki bölümde 1. ayette onaylanır: “İsa'nın Mesih olduğuna inanan herkes Tanrı'dan doğmuştur. Baba'yı seven O'ndan doğmuş olanı da sever.” Elçi Pavlus buna paralel olarak Gerçeğin Ruhunu tüm taklitlerinden ayıran aynı kuralı ortaya koyar: “Bunun için bilmenizi isterim ki: Tanrı'nın Ruhu aracılığıyla konuşan hiç kimse, "İsa'ya lanet olsun!" demez. Kutsal Ruh'un aracılığı olmaksızın da kimse, "İsa Rab'dir" diyemez.” O halde insanlarda etkin olan ruh onları Mesih’le ilgili ikna ediyor ve onları Mesih’e yöneltiyorsa, İsa Mesih’in bedende göründüğü inancını zihinlerinde onaylıyor, Tanrı’nın Oğlu olduğunu ve günahkarları kurtarmak için Tanrı tarafından gönderildiğini, tek Kurtarıcı olduğunu ve hepsinin O’na muhtaç olduğunu vurguluyorsa, insanlar Mesih’i eskisinden daha çok yüceltiyor, O’na yönelik sevgileri çoğalıyorsa, bu onlarda etkin olan ruhun gerçek ve doğru Ruh olduğuna dair mutlak bir belirtidir. Bu kanaat ve sevginin kurtuluş boyutunda olup olmadığına dair hüküm veremesek de bu böyledir. 

Ancak elçinin sözleri dikkat çekicidir. Kutsal Ruh’un tanıklık ettiği ve onurlandırdığı kişi, içimizdeki ışık gibi mistik ve hayali bir Mesih değil, bedende görülen İsa Mesih olmalıdır. Quaker mezhebinin yücelttiği Mesih, bedende gelen dışsal Mesih’e bağlılıklarını azaltan ve O’ndan uzaklaştıran böyle içsel bir Mesih’tir. Oysa İsa’ya tanıklık eden ve yönelten ruh Tanrı’nın Ruhundan başkası olamaz.  

İblis’in İsa Mesih’e karşı, özellikle insanların Kurtarıcısı olmasından ötürü son derece acı ve amansız bir düşmanlığı vardır. Kurtuluş öyküsünden ve öğretisinden ölümcül bir şekilde nefret eder. İnsanların düşüncelerinde Mesih’in yücelmesini, öğretişlerinin ve buyruklarının yer etmesini asla istemez. Kutsal Ruh insanların yüreklerini Mesih’e karşı uzlaşmaz bir düşmanlık besleyen yılanın soyuna değil kadının soyuna yönlendirir. İnsanların meleklerin başı olan yüce Mikael’i onurlandırmalarını sağlayan, O’nunla savaş içinde olan yılanın ruhu değildir.  

2.2 Bir etkinliğin arkasındaki ruh günahı teşvik eden, pekiştiren ve insanların dünyasal şehvetlerini besleyen Şeytan’ın egemenliğinin çıkarlarına karşı işlev görüyorsa, sahte bir ruh değil, gerçeğin Ruhu’dur. Bu belirti bize 4. ve 5. Ayetlerde verilir: “Yavrularım, siz Tanrı'dansınız ve sahte peygamberleri yendiniz. Çünkü sizde olan, dünyadakinden üstündür. Sahte peygamberler dünyadandır. Bu nedenle söyledikleri sözler de dünyadandır ve dünya onları dinler.” Burada açık bir karşıtlık vardır. Elçi gerçek ile sahte olan iki karşıt ruhtan etkilenen insanları karşılaştırmakta ve aradaki farkı göstermektedir. Birinci grup Tanrı’dandır ve dünyanın ruhunu alt eder. İkinci grup ise dünyadandır, dünyaya ait olan şeyleri söyler ve bunlardan zevk alır. İblis’in ruhundan söz ederken “dünyadaki” terimi kullanılıyor. İsa Mesih “Benim egemenliğim bu dünyadan değildir” demişti. Bu dünyadan olan, Şeytan’ın egemenliğidir. İblis bu dünyanın ilahıdır. 

Elçinin dünya terimi ile ifade etmek istediği şeyi kendi sözlerinden, bu mektubun 2. bölümündeki 15. ve 16. ayetlerden öğreniyoruz: “Dünyayı da dünyaya ait şeyleri de sevmeyin. Dünyayı sevenin Baba'ya sevgisi yoktur. Çünkü dünyaya ait olan her şey -benliğin tutkuları, gözün tutkuları, maddi yaşamın verdiği gurur- Baba'dan değil, dünyadandır.” Demek ki elçi, dünya terimini kullanarak günahla ilgili olan her şeyden, insanların tüm şehvet ve ahlaksızlığından, bunları yücelten bütün eylemlerden ve nesnelerden söz ediyor.   

Bu durumda, elçinin sözlerine dayanarak insanları dünyanın zevklerinden, çıkarlarından ve değerlerinden vazgeçerek ve yüreklerini bunların peşine düşmekten alıkoyarak müjdenin açıkladığı geleceğin sonsuz mutluluğuna yönelmeleri için derin bir heves duymalarını sağlayan, onları günahın korkunçluğuna, yol açtığı suçluluğa ve maruz bıraktığı sefalete inandırarak Tanrı’nın egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gitmeye yönelten ruh Tanrı’nın Ruhudur.  

Şeytan’ın insanları günahlarına dair ikna etmesi ve vicdanı uyandırması düşünülemez. Bunlar O’nun amacına asla hizmet etmez, çünkü Rab’bin ışığını daha parlak kılar ve Tanrı’nın insan canındaki temsilcisinin yani vicdanın ağzını açar. Vicdan insanın canındaki gözlerini ve ağzını açık tutarak Şeytan’ın karanlık amaçlarını tıkayıp engeller, onun işlerini aksatır, çıkarlarına köstek olur, onu sessizleştirir. Böylece Şeytan kişinin zihnine dolaysız saldırıda bulunmaksızın hiçbir şey başaramaz. İnsanları günahta tutmak için İblis ilk önce onların vicdanlarını uyandırıp aydınlatarak günahın korkunçluğunu görmelerini sağlar mı, günahtan fazlasıyla korkmalarına, geçmiş günahların yarattığı sefaleti hatırlamalarına ve suçluluktan kurtulmaya muhtaç olduklarını fark etmelerine neden olur mu? Günahlara karşı daha dikkatli, titiz ve uyanık olmalarını, gelecekteki günahlardan kaçınmalarını ve İblis’in ayartılarından korkup korunmak için daha dikkatli olmalarını sağlar mı? Böyle işlev gören ruhun Kutsal Ruh değil de İblis’in ruhu olduğunu zanneden insanlar akıllarını nasıl kullanıyor? 

Bazı kişiler, İblis’in insanları kandırmak için onların vicdanlarını dahi uyandırabileceğini, böylelikle Tanrı’nın Ruhunun kurtarıcı etkinliğine maruz kaldıklarını zannettirirken onları aslında acılığın pençesinde tutabileceğini söyleyebilir. Buna verilecek yanıt, uyanmış vicdanı olan bir insanın, dünyada aldatılabilecek en zor insan olduğunu söylemektir. Körleştirilmesi en kolay olan vicdan uyuklayan, duyarsız ve akılsız olan vicdandır. Hastalıklı bir canın vicdanı ne kadar duyarlıysa, gerçek şifa olmadan susturulması o denli zor olur. Vicdan günahın korkunçluğuna ve insanın kendi suçunun büyüklüğüne karşı ne kadar duyarlı olursa, kendi doğruluğuyla rahat etmesi ya da gölgelerle sakinleşmesi o denli zor olur. Kendisini bekleyen tehlike karşısında dehşete ve perişanlığa düşmüş bir kişinin gururu, iyi bir gerekçe olmadan kolay kolay okşanıp güvende olduğuna kanmaz. Vicdanı uyandırmak ve günahın kötülüğüne ilişkin ikna etmek günahın ve Şeytan’ın yer etmesine değil, kesilip atılmalarına yol açar. Bu nedenle, böyle işlev gören ruhun İblis’in ruhu olmadığı iddiası doğrudur. Kendisinde etkin olan ruhun İblis’in ruhu olduğunu söyleyen Ferisilere Mesih’in nasıl cevap vereceğini bilmediğini varsaymazsak bu doğrudur (Mat.12:25,26). Dolayısıyla, insanlar günahın korkunç doğasına ve Tanrı’nın hoşnutsuzluğuna uyandıklarında kendi başlarına ne kadar perişan durumda olduklarını, sonsuz kurtuluşu ciddiyetle düşündüklerini, Tanrı’nın acımasına ve yardımına muhtaç olduklarını fark ettiklerinde ve bu kurtuluşu Tanrı’nın belirlediği şekilde aramaya kararlı olduklarında, bunların Tanrı’nın Ruhundan kaynaklandığı sonucuna kesin bir şekilde varabiliriz. Eğer bu sürece çığlıklar atma, bağırma, bayılma, kasılma gibi bedensel belirtiler eşlik ediyorsa, bu sonuç değişmez.  

Eğer insanların yürekleri bu dünyadan uzaklaşıyor, dünyasal tutkulardan kopuyor ve dünyasal arayışlara sırt çevirerek müjdede vaat edilen ilahi unsurların mükemmelliğine ve başka bir dünyanın ruhsal zevklerine yöneliyorsa, Tanrı’nın Ruhunun etkisi daha da çok görülecektir.  

2.3. İnsanların Kutsal Yazılara daha büyük bir saygı duymalarına, gerçekte ve ilahiyatta pekişmelerine neden olacak şekilde işlev gören ruh, kesinlikle Tanrı’nın Ruhudur. Elçinin 6. Ayette bize verdiği kural budur: “Bizse Tanrı'danız; Tanrı'yı tanıyan bizi dinler, Tanrı'dan olmayan dinlemez. Gerçeğin Ruhu'yla yalan ruhunu böyle ayırt ederiz.” Bizler Tanrı’danız, yani “Bizler Tanrı’nın gönderdiği ve dünyaya öğretiş vermek, uymaları gereken öğreti ve buyrukları insanlarla paylaşmak için görevlendirdiği kişileriz. Tanrı’yı tanıyan bizi dinler.” Elçinin buradaki iddiası, Tanrı’dan olan herkesi eşit derecede kapsar. Tanrı’nın, kilisesine iman ve uygulama ilkelerini ulaştırmak için görevlendirip vahiy verdiği bütün peygamberlerin ve elçilerin öğretileri, yani Kutsal Yazıları kaleme alan herkes Efesliler 2:20’de görüldüğü gibi kiliseyi geliştirmek için temel oluşturur. İblis insanların kiliseye bütün dinsel konularda ve canlarıyla ilgili her konuda, her çağda yön vermek için büyük ve kalıcı bir hüküm oluşturan ilahi söze kulak verecek bir şey yapmalarını istemez. Aldatma ruhu, insanların Tanrı’nın ağzından çıkacak sözlerle yön bulmalarını istemez. Kendilerinde ışık olmayan kötü ruhlar insanları asla yasaya ve tanıklığa yönlendirmez. Çünkü Tanrı’nın isteği, insanların kendi aldanışlarını keşfetmeleridir. Yşa. 8:19,20: Birileri size, "Fısıldaşıp mırıldanan medyumlarla ruh çağıranlara danışın" dediğinde, "Halk kendi Tanrısı'na danışmaz mı; yaşayanlar için ölülere mi danışılır?" deyin. “Tanrı'nın öğretisine ve bildirisine dönmek gerek! Böyle düşünmezlerse, onlar için hiç şafak sökmeyecek.” Kötü ruhlar, kendilerinde ışık olmadığı için Tanrı sözüne uygun bir şekilde konuşarak insanları Tanrı’nın öğretisine ve bildirisine döndüremezler. İblis, İbrahim’in yaptığı gibi, “Onlarda Musa'nın ve peygamberlerin sözleri var, onları dinlesinler” diyemez. Aynı şekilde, Mesih’e ilişkin gökten gelen ses gibi “Onu dinleyin” diye buyruk veremez. Yanılgı ruhu insanları aldatmak için yanılmayan hükmü onurlandırmalarını, O’nun üzerinde çok düşünüp O’na kulak vermelerini ister mi? Karanlığın önderi, karanlık egemenliğini yaymak için insanları güneşe yönlendirir mi? İblis o Kutsal Kitap’a karşı sadece ölümcül bir kin ve nefret göstermiştir. Çünkü kendisinin karanlık egemenliğini yıkacak ışığın o Kitap olduğunu bilir. Çağlar boyunca o Kitap nedeniyle Tanrı’nın amacını alt edememiş ve tasarılarına engel olamamıştır. O Kitap İblis’in başının sürekli derdidir. Mikail’in İblis’le savaşmak için kullandığı başlıca silah bu Kitap’tır. Ruh’un Kılıcı olduğundan ötürü İblis’i delip geçer ve mağlup eder. Tanrı’nın Levyathan’ı, o yalancı yılanı cezalandırmak için kullandığı büyük ve güçlü kılıç Kutsal Kitap’tır. Vahiy 19:15’te okuduğumuz keskin kılıç budur. Atın binicisinin ağzından çıkan ve düşmanlarını yenen kılıç budur. Kutsal Kitap’ın her metni eski yılana işkence yapan birer oktur. Binlerce kez o okların acısını hissetmiştir. Bu nedenle Kutsal Kitap’a karşı savaş halindedir ve her sözünden nefret etmektedir. İblis’in, insanların Kutsal Kitap’a sevgi ve saygı duymalarını sağlayacak hiçbir girişimde bulunmayacağından emin olabiliriz. Ne yazık ki ilkesizlerde yaygın görünen tutum, bu yazılı Tanrı hükmünü küçümsemeleri, içsel ışığı ya da başka bir hükmü Kutsal Kitap’ın üzerinde görmeleridir.   

2.4. Ruhları ayırt etmek için başka bir kural da 6. ayetin son sözlerinde karşıt ruhlara verilen seslenişte görülebilir. “Gerçeğin Ruhu ve yalanın ruhu.” Bu sözcükler, Tanrı’nın Ruhuyla O’nu taklit eden diğer ruhların birbirine karşıt olan karakterlerini ortaya koyar. İnsanlar arasında etkin olan bir ruhun işleyiş tarzını gözlemleyerek, insanları gerçeğe yönelten, gerçeklere dair onları ikna eden ruhun gerçek ve doğru Ruh olduğundan emin olabiliriz. Örneğin, işlev gören ruh insanları Tanrı’nın varlığına, O’nun yüce ve günahtan nefret eden Tanrı olduğuna, hayatın kısalığına ve belirsizliğine, başka bir dünya olduğuna, canların ölümsüzlüğüne ve Tanrı’nın huzurunda hayatlarının hesabını vereceklerine, gerek doğaları, gerekse eylemleri itibarıyla günahlı olduklarına, kendi başlarına çaresiz olduklarına, sağlam öğretiyle ilgili diğer gerçeklere dair ikna ediyorsa, o zaman işlev gören bu ruhun gerçeğin ruhu olduğunu ve gerçekleri olduğu gibi temsil ettiğini bilebiliriz. Bu ruh insanları ışığa getirir, çünkü Elçi Pavlus’un Efesliler 5:13’te belirttiği gibi, gerçeği ortaya koyan her şey ışıktır. “Işığın açığa vurduğu her şey görünür.” Dolayısıyla, gerçeği bu şekilde keşfeden ve ortaya koyan ruh, karanlığın ruhu olamaz. İsa Mesih, Şeytan’ın yalancı ve yalanlar babası olduğunu, egemenliğinin de karanlığın egemenliği olduğunu söyler. Şeytan’ın egemenliği sadece karanlıklar ile yanılgılarla ayakta durur ve devam eder. Şeytan sadece karanlık sayesinde egemenlik sürme gücüne sahiptir. Bu yüzden Luka 22:53  ve Kol.1:13 gibi metinlerde karanlığın gücünden söz edildiğini görürüz. Cinlere “bu karanlık dünyanın yöneticileri” denilir. Karanlığımızı kaldıran, bizi ışığa getiren, hilelerden kurtaran ve gerçeğe dair ikna eden her ruh bize iyilik etmektedir. Eğer gerçeği görmeye başladıysam, her şeyi olduğu gibi görme duyarlılığına sahip olmuşsam, bana bu iyiliğin hangi yolla ulaştığını sorgulamadan önce görevim hemen bunun için Tanrı’ya teşekkür etmek olmalıdır.   

2.. Eğer insanlar arasında işlev gören ruh Tanrı’ya ve insana yönelik sevgiyle işlev gören bir ruhsa, bu onun Tanrı’nın Ruhu olduğuna dair kesin bir belirtidir. Elçinin bölümün sonuna doğru ısrarla vurguladığı bu belirti 7. ayette dile getirilir. “Sevgili kardeşlerim, birbirimizi sevelim. Çünkü sevgi Tanrı'dandır. Seven herkes Tanrı'dan doğmuştur ve Tanrı'yı tanır.” Elçinin burada birbirine karşıt ruhların etkisi altındaki iki tür insandan söz ettiği açıktır. Kimin Gerçeğin Ruhuna sahip olduğunu anlamanın belirtisi ise sevgidir. Bu gerçek özellikle 12. ve 13. ayetlerde belirgindir: “Hiç kimse hiçbir zaman Tanrı'yı görmüş değildir. Ama birbirimizi seversek, Tanrı içimizde yaşar ve sevgisi içimizde yetkinleşmiş olur. Tanrı'da yaşadığımızı ve O'nun bizde yaşadığını bize kendi Ruhu'ndan vermiş olmasından anlıyoruz.” Bu ayetlerde adeta sevginin Kutsal Ruh’un öz doğasında bulunduğu ifade edilmektedir. İçimizde bulunan ilahi sevgi ile Tanrı’nın Ruhunun aynı şey olduğu dile getirilmektedir. Önceki bölümün son iki ayeti ve bu bölümün 15. ayeti için de aynı şey geçerlidir. Bu nedenle elçi, gerçeğin Ruhuna ilişkin verdiği bu son belirtinin en belirgin belirti olduğunu söyler gibidir. Bu belirtiye tüm diğer belirtilerden daha çok ağırlık verirken, 7., 11. ve 12. ayetlerde insana yönelik sevgiyi, 17., 18. ve 19. ayetlerde hem Tanrı’ya hem de insana yönelik sevgiyi ve son iki ayette de insan sevgisinin Tanrı sevgisinden doğduğunu dile getirir. 

Bu nedenle, insanlar arasında etkin olan ruh bu şekilde işlev gördüğünde, onları İlahi Varlıkla ve O’nun muhteşem vasıflarıyla ilgili yüce ve yüksek düşüncelerle doldurduğunda, İsa Mesih’in görkemine hayran ve tutkun bıraktığında, O’nu onbinlerce binlerin başı olarak temsil ettiğinde, insan canı için O’nun ne denli değerli olduğunu gösterdiğinde, elçinin sözünü ettiği ayetlerdeki gibi yüreği sevgi için gayrete getirip alevlendirdiğinde, Tanrı’nın biricik Oğlunu kendisine sevgi yerine düşmanlık besleyen bizlerin uğruna ölüme teslim ederek gösterdiği harika ve karşılıksız sevgiyi ortaya koyduğunda, bu ruhun Kutsal Ruh olduğundan emin olabiliriz (a.9, 10). Tanrı biricik Oğlu aracılığıyla yaşayalım diye O'nu dünyaya gönderdi, böylece bizi sevdiğini gösterdi. Tanrı'yı biz sevmiş değildik, ama O bizi sevdi ve Oğlu'nu günahlarımızı bağışlatan kurban olarak dünyaya gönderdi. İşte sevgi budur. a.16. “Tanrı'nın bize olan sevgisini tanıdık ve buna inandık. Tanrı sevgidir. Sevgide yaşayan Tanrı'da yaşar, Tanrı da onda yaşar”. a.19 “Bizse seviyoruz, çünkü önce O bizi sevdi.” Bu niyetlerle sevgiyi gayrete getiren, Tanrı’nın müjdede açıklanan ve Mesih’te ortaya konulan vasıflarını insan düşüncesinin zevk veren uğraşı kılan, insan canını Tanrı’nın ve Mesih’in ardınca giderek onların varlığına, yakınlığına, benzerliğine ve beraberliğine yönelten, Onları hoşnut edecek ve onurlandıracak şekilde yaşamaya özendiren, insanlar arasındaki tartışmaları yatıştıran, barış ve iyi niyet uyandıran, iyi eylemler için teşvik eden, insanların kurtuluşu için içten bir gayret uyandıran, Tanrı’nın çocuklarına ve Mesih’in izleyicilerine sevinç veren bir etkinlik, gerçek ve ilahi ruhun işlevinin en büyük kanıtıdır.  

Tabii ki aldatma ruhunun etkisi altında olanlarda sıkça görülen sahte bir sevgi var. En çılgın şevklilerin arasında, öz sevgiden kaynaklanan bir tür birlik ve yakınlık vardır. Kendilerini başkalarından büyük ölçüde ayıran ama geriye kalan insanların alaylarına neden olan noktalarda birleşirler. Başkalarının onlarda hor gördüğü tuhaflıklara daha da çok değer verip bağlanırlar. Reformun başlangıç günlerinde ortaya çıkan eski çağın gnostikleri ve çılgın fanatikleri birbirlerine büyük sevgi duymakla böbürlenirlerdi. Hatta onların arasındaki bir cemaat kendilerine sevgi ailesi adını takmışlardı. Ancak bu sevgi, benim tanımladığım Hristiyan sevgisinden çok başka bir şeydir. Bu gerçek sevecenlik değil, bütün dünyayla savaş halinde olan korsanların arasındaki birlik ve dostluğa benzer olan günahlı insan doğasının öz sevgisidir. Bu metinde gerçek Hristiyan sevgisini bu tür sahtelerinden ayırmaya yetecek kadar çok şey söylendi. Bu sevgi, Tanrı’nın sevgisinin İsa Mesih’te bize yönelik karşılıksız lütfunun ve mutlak yetkisinin harika zenginliklerinden kaynaklanır. Bu sevgi karşısında kendimizin tümden değersizliğini, Tanrı’ya ve Mesih’e yönelik nefretimizi ve düşmanlığımızı fark ederek kendi üstünlüğümüzü ve doğruluğumuzu reddetmemiz gerekir. Bkz. a.9,10,11 ve 19. Gerçek ilahi doğaüstü sevginin, onu günahlı doğanın öz sevgisine dayalı tüm sahtelerinden ayıran en mutlak niteliği, Hristiyanlığın alçakgönüllülük erdemidir. Alçakgönüllülük tüm diğer erdemlerden daha çok benliği inkâr eder, reddeder ve yok eder. Hristiyan sevgisi alçakgönüllü sevgidir. Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolay kolay öfkelenmez, kötülüğün hesabını tutmaz (1Ko.13:4,5). Bu nedenle, insanların kendi küçüklüklerinin, kötülüklerinin, zayıflıklarının ve yetersizliklerinin farkında olmaları, kendine güvensizlik, kendini boşlamak, kendini inkar etmek ve yoksul bir ruha sahip olmak gibi tutumlar Tanrı’nın Ruhunu belli eden işaretlerdir. 

Sevgide yaşayan Tanrı’da yaşar ve Tanrı da onda yaşar. Elçi Gerçeğin Ruhunun büyük kanıtından söz ederken, 12. ayette görüldüğü gibi, Tanrı’nın sevgisinin ya da Mesih’in sevgisinin bizde yetkin kılındığını belirtir. Bu sevginin türü en iyi şekilde Mesih’in örneğinde görülebilir. Tanrı Kuzusunda görülen sevgi yalnızca dostlara değil düşmanlara yönelik, yumuşak huylu ve alçakgönüllü bir ruhun eşlik ettiği sevgidir. İsa Mesih, “Benden öğrenin, çünkü ben yumuşak huylu ve alçakgönüllüyüm” der. Sevgi ve alçakgönüllülük, İblis’in ruhuna, dünyaya ve kötü ruhu belli eden kin ve gurura en çok karşıt olan iki niteliktir.  

Şu ana kadar elçinin sıraladığı, Gerçeğin Ruhundaki etkinliğin çeşitli belirtilerinden söz ettim. İblis’in elinden gelse, yapmayacağı bazı şeyler vardır. Vicdanı uyandırmaz ve insanların günahtan ötürü içinde bulundukları sefil durumu görmelerine, Kurtarıcı’ya duydukları ihtiyacı fark etmelerine, İsa Mesih’in Tanrı’nın Oğlu ve günahkarların Kurtarıcısı olduğu gerçeğini kabul etmelerine, insanların O’na verdikleri değer ve takdirin artmasına izin vermez. İnsanların zihinlerinde Kutsal Yazıların gerçeğine, gerekliliğine ve yararına dair düşünceler oluşmasına, Kutsal Yazıları kullanarak gerçeği görmelerine, canlarıyla ilgili kaygı duymalarına, aldanıştan kurtulmalarına, karanlıktan ışığa çıkmalarına ve her şeyi gerçek ışıkta görmelerine izin vermez. İblis’in yapmayacağı ve yapamayacağı başka şeyler de vardır. İnsanların ilahi sevgiyi tatmalarını, Hristiyan alçakgönüllüğüne ve ruh yoksulluğuna sahip olmalarını istemez. Kendisinde olmayan şeyleri insanlara veremez. Bunlar onun doğasına tamamen aykırı şeylerdir. Dolayısıyla insanların zihinlerinde oluşan olağanüstü bir etkinin içeriğinde bu nitelikler varsa, etkinliğin gerçekleştiği koşullar ne olursa olsun, Tanrı’nın mutlak yetkisinin hangi işlevleri görünürse görünsün, ne gibi araçlar kullanılırsa kullansın ne gibi yöntemlerle çalışılırsa çalışılsın, hayvan ruhlarının ne gibi hareketleri görünürse görünsün, insan bedeninde ne gibi belirtiler oluşursa oluşsun, bunun yine de Tanrı’nın etkinliği olduğundan emin olabiliriz. Elçinin bize verdiği bu belirtiler kendi başlarına yeterlidir ve kendi kendilerini destekler. Bunlar Tanrı’nın işleyişinin açık göstergesidir. Binlerce küçük itirazdan, tuhaflıklardan, düzensizliklerden, yöntem hatalarından, bazı insanların deliliklerinden ve skandallarından daha büyük ağırlıkları vardır.  

Bazı kişiler, Elçi Pavlus’un 2. Ko. 11:13,14’te sözünü ettiği gerçek karşısında bu belirtilerin yeterli olmayacağı itirazında bulunabilirler: “Bu tür adamlar sahte elçiler, düzenbaz işçiler, kendilerine Mesih'in elçisi süsü verenlerdir. Buna şaşmamalı. Şeytan da kendisine ışık meleği süsü verir” (2 Ko.11:13,14).  

Buna cevap olarak, Şeytan’ın ışık meleği olarak göründüğü sahte elçilerin ve peygamberlerin etkinliğinde Gerçeğin Ruhunu sahtesinden ayırt edebilmek için bu belirtilerin yeterliliğine itiraz edilemez. Çünkü zaten elçinin bu belirtileri yazmasının nedeni böyle insanları sınamaktır. “Sevgili kardeşlerim, her ruha inanmayın. Tanrı'dan olup olmadıklarını anlamak için ruhları sınayın.” Elçi, “Birçok sahte peygamber dünyanın her yanına yayılmıştır” diyerek bize bu ayırt edici belirtileri verir. “Şeytan’ın elçileri olup da kendilerine Tanrı’nın peygamberleri süsünü veren kişiler, Şeytan’ın kendisini ışık meleği olarak gösterdiği kişilerdir. Bu nedenle, size vereceğim ilkeleri kullanın ki bu süsün altında yatan sahte ruhu gerçeğinden ayırabilesiniz.” Elçi Yuhanna’nın sözünü ettiği bu sahte peygamberler, hiç kuşkusuz Elçi Pavlus’un sözünü ettiği kişilerle, yani Şeytan’ın ışık meleği süsü vererek etkin olduğu sahte elçilerle, düzenbaz işçilerle aynı kişilerdir. Bu nedenle bu belirtilerin, Gerçeğin Ruhu ile Işık Meleği kisvesindeki İblis’i ayırt etmek için özellikle kullanılabileceğinden emin olabiliriz. Bunların bize verilmelerinin nedeni zaten budur. Elçinin açıkça belirttiği niyet ve amaç, Gerçeğin Ruhunu sahtelerinden ayırt edebileceğimiz belirtileri sağlamaktır. 

Bu sahte peygamberler ve elçiler hakkında söylenenlere baktığımızda (İncil’de onlar hakkında çok şey söyleniyor) ve İblis’in onlarda nasıl ışık meleği kisvesi kullandığını gördüğümüzde Gerçeğin Ruhunu sahtelerinden ayırt edecek belirtilerin yeterliliğine gölge düşürecek hiçbir şey bulamayız. İblis kendisini onlarda ışık meleği olarak gösterdiğinde ilahi şeyler hakkında olağanüstü bilginin verdiği kibirlenme görülür. Kol. 2:8. 1 Ti.1:6,7 ve 6:3-5. 2 Ti.2:14-18. Tit 1:10,16. Bu nedenle takipçileri, sahip olduklarını varsaydıkları büyük bilgiden ötürü kendilerini Gnostikler diye adlandırırdı. İblis onlarda Kutsal Ruh’un mucizevi armağanlarının, yani görümlerin, vahiylerin, peygamberliklerin ve mucizelerin sahtesini sergiledi. Onlara sahte elçiler ve peygamberler denilmesinin nedeni budur. Bkz. Mat. 26:24. Ayrıca yalanlarla ortaya konulan büyük bir kutsallık ve dindarlık iddiası vardır. Rom. 16:17,18. Ef. 4:14. Bu nedenle onlara düzenbaz işçiler, yağmursuz bulutlar ve kuyular denilir 2 Ko.11:13. 2 Pe.2:17. Yah. 12. Bu kişilerde olağanüstü takva, doğruluk ve yüzeysel ibadet gösterişi vardır. Kol. 2:16-23. Kibirli ve kötü niyetli bir gayret içindedirler. Gal. 4:17,18. 1 Ti. 1:6 ve 6:4,5. Dışsal kötülüğü ve acılığı maskeleyen sahte alçakgönüllülükle birlikte benliğin düşünceleriyle ve dindarlıkla boş yere böbürlenme tutumu vardır. Kol. 2:18,23. Peki ama bunların hangisi Gerçeğin Ruhunun ayırt edici kanıtlarına gölge düşürebilir? İblis’in işlerinin yanı sıra Kutsal Ruh’un bazı işleri, kurtuluşa götüren lütufla karıştırılabilir, ama bunlar Gerçeğin Ruhunun işleri olduğu halde kurtuluşla sonuçlanmadığı için bizim konumuzun dışındadır.     

İlk başta niyet ettiğim gibi, gözlemlediğimiz herhangi bir etkinliğin Tanrı’nın Ruhundan kaynaklanıp kaynaklanmadığına dair hüküm vermemizi sağlayacak ayırt edici kesin belirtileri sıralayarak görevimi tamamladım. Şimdi Uygulama adımına geçiyorum.