Ruhsal Savaş
- Ayrıntılar
- Kategori: Ruhsal Savaş
- Gösterim: 1108
Son yıllarda Müjde’ye yönelik insan yaşamında ve Tanrı ve Şeytan arasında ruhsal savaşta bir güç olarak yeniden canlanan bir ilgi gerçekleşmektedir. Bu birçok batı kilisesinde Müjde’ye sadece gerçek, kötülüğe ise birincil olarak insani zayıflık şeklinde yapılan daha önceki vurguya önemli bir düzeltmedir. Müjde’de hem gerçek hem de güç ana temalardır ve Tanrı halkının yaşamında var olmaları gerekir. Ama ruhsal savaş üzerine olan çoğu yazın; cadılık, ruhçuluk ve cinlerin kontrolünde olmakla karşılaşmaları sonucu bu dünyasal ruhsal gerçeklikleri reddiyelerini sorgulamaya zorlanan batılı misyonerlerce yazılmıştır. Çoğu zaman çalışmalarını deneyimde temellendirir ve görüşlerini meşrulaştırmak için Kutsal Kitap metinlerine başvururlar. Hem Kutsal Yazıları hem de deneyimleri /tecr übeleri yorumlamada kullandıkları dünya görüşlerini incelemede başarısız olurlar. Bunların farkedilmeleri zordur çünkü bunlar üzerine düşündüğümüz şeyler değil ama onlar yoluyla düşündüğümüz şeylerdir.
Farklı Dünya Görüşleri ve Ruhsal Savaş
İyi ve kötü arasında savaş hikayeleri ve iyi tanrılar ve kötü iblisler arası güç mücadeleleri hakkında hikayeler her dinde bulunur. Hinduizm’de Rama Ravana’yla, Budizm’de Budha Mara’yla, İslam’da Allah Şeytan’la ve geleneksel dinlerde kabile tanrıları birbirleriyle zafer için savaşırlar. Ruhsal savaş üzerine günümüzdeki Hristiyan tartışmasını biçimlendiren dünya görüşlerinden bazıları nelerdir?
Ruhsal savaşın merkezi çarmıhtır. Kutsal Yazılarda çarmıh zayıflık yoluyla zaferin sembolüdür... Çarmıh doğruluğun kötülük, sevginin nefret, Tanrı’nın yolunun Şeytan’ın yolu üzerindeki zaferidir. Eğer ruhsal savaş anlayışımız çarmıhı son zafer olarak görmüyorsa hatalıdır.
|
Modern Doğaüstü/Doğal Dünya Görüşü
Batı dünya görüşü, 16’ncı yüzyıldan beri kainatı (kozmos); Tanrı, melekler ve iblislerin doğaüstü dünyasıyla insanlar, hayvanlar, bitki ve maddenin doğal dünyası biçiminde iki gerçekliğe bölen Kartezyen ikicilik[1] (dualizm) tarafından biçimlendirilmiştir. Bu, iki farklı ruhsal savaş görüşüne yol açmıştır. İlk olarak; seküler materyalistler, doğaüstü dünyanın gerçekliğini inkar edip gerçekliği, en iyi bilim tarafında incelenebilecek doğal dünyaya indirgerler. Onlar için ruhsal savaş yoktur çünkü tanrılar, melekler, iblisler de yoktur. Yalnızca insanlar, cemaatler ve uluslar arasında doğal savaşlar vardır. Bu görüşü kabul eden Hristiyanlar modern seküler bilimsel inançlarla uyum sağlamaları için Kutsal yazıların büyüsünü bozarlar. Savaş, iddia ettiklerine göre, insani toplumsal sistemler içerisindeki iyi ve kötü arasındadır. Kilise; baskıcı, sömürgeci insan yapımı hükümet, iş ve din sistemlerinden kaynaklanan sefalet, adaletsizlik, baskı ve benzeri kötülüklerle savaşmaya çağrılır.
Kartezyen ikicilikten kaynaklanan ikinci ruhsal savaş görüşüyse, Tanrı melekler ve iblislerin gökyüzünde kozmik bir mücadelede oldukları ancak dünyadaki gündelik olayların en iyi bilim ve teknoloji tarafından açıklanıp denetlendikleri görüşüdür. (bknz. 1’ci şekil) İnsanlar kurtuluşları için Tanrıya dua ederler ama iyileşmek için modern tıbba ve sözde cinlerin kontrolünden kurtulmak içinse psikolojiye başvururlar. Çünkü cinler (iblisler) bu dünyada değil gökyüzünde yaşarlar. Bu ikicilikten etkilenen batılı misyonerler iyi ve kötü arasındaki kozmik mücadeleyi kabul ederler ancak hizmet verdikleri kültürlerdeki cadılık, kötü ruhlara tutsaklık, nazar ve büyü gerçekliklerini inkar ederler. Sonuç olarak, insanların dünyevi ruhlar ve güçler konusundaki korkularına Kutsal Kitapsal yanıtlar verme ve Şeytan’ın dünyadaki işleri gerçeğini açıklamakta başarısız olurlar.
Kabilesel Dünya Görüşü
Birçok kabile halkı için; atalar, dünyasal ruhlar, cadılık ve büyü son derece gerçek şeylerdir. Halk yeryüzü ve gökyüzünü iktidar ve kişisel kazanç için birbirleriyle karşılaşan; hile yapan, zorbalık eden ve savaşan varlıklarla (tanrılar, dünyevi tanrısallıklar, atalar, hayaletler, kötü gölgeler, insanlar, hayvanlar ve doğa ruhları) dolu olarak görürür. Bu varlıklar ne tam olarak iyi ne de tam olarak kötüdürler. Onlara hizmet edenlere ya da onları memnun edenlere yardım ederler. Dileklerine karşı çıkanlara ya da onları görmezden gelenlere veya saygı göstermeyi reddedenlereyse zarar verirler. İnsanlar korkunç felaketlerden kaçınmak için onları memnun etmek zorundadırlar.
Animist topluluklarda ruhsal savaş; farklı varlıklar arasındaki ittifaklar arasında süre giden bir çatışma olarak görülür. (2’nci şekil) Çoğu zaman bu ittifaklar etnisite (etnik) ve toprak üzerine temellenmişlerdir. Savaş « iyi » ve « kötü » arasında değil, « biz » ve « onlar » arasındadır. Bir köy ya da kabilenin tanrıları, ruhları, ataları ve halkı çevrelerindeki köy ve kabilelerinkilerle sürekli bir savaş durumundadırlar. Bir gruptan insanlar diğerlerini yendiğinde başarılarını tanrı ve ruhlarının gücüne yorarlar. Yenilgiye uğratıldıklarında bunun için tanrı ya da ruhlarının zayıflıklarını suçlarlar.
Toprak /Bölge kabilesel ruhsal savaş görüşlerinde önemli bir rol oynar. Tanrılar, ruhlar ve atalar belirli yer ya da nesnelerde ikamet eder ve topraklarında ikamet eden halkı korurlar. Bir topluluk yenildiğinde halkın bağlılıklarını daha güçlü tanrıya çevirmeleri ve ona hizmet etmeleri beklenir. Yeni tanrılara dönüşler çoğunlukla dramatik « iktidar mücadelelerini » izler.
Bazı Hristiyanlar ruhsal savaş hakkındaki Kutsal Kitap bilgilerini toprak ve iktidar mücadelesi üzerine olan vurgusuyla geleneksel kabilesel dünya görüşünü kullanarak yorumlarlar. Şeytan, iblis hiyerarşisini vekil atadığı dünya üzerinde yetki sahibi olarak görülür. Chuck Lowe’ın işaret ettiği gibi (1998) bu bölgesel ruhlar görüşünün çok az Kutsal Kitap dayanağı vardır.
Hint-Avrupa Dünya Görüşü
Üçüncü bir ruhsal savaş dünya görüşü ise kozmik bir ikilik üzerine temellenir (3’ncü şekil) Bu Zerdüştlük, Manicilik, Hinduizm ve Hint-Avrupa dünya görüşünden etkilenmiş diğer kültürlerde bulunur. Onda, kudretli tanrılar evrenin denetimi için mücadele ederler: Biri bir doğruluk ve düzen krallığı diğeriyse şeytani bir imparatorluk kurmak için çabalayarak. İnsanlar kozmik mücadelede sıkışan masum kurbanlardır. Sonuç belirsizdir çünkü her iki tarafta eşit ölçüde güçlüdür. Ancak burada iyi ve kötü mutlak terimlerle tanımlanmazlar. İyi kendi halkımızla kötüyse ötekilerle ilintilendirilir ( ilişkilendirilir). Tanrılarımız ve halkımız ara sıra günah işler ve kötülük yaparlar ancak onlar “iyi”dirler çünkü bizim tarafımızdadırlar. Öteki tanrı ve insanlar iyilik yaparlar ama onlar “kötü”dürler çünkü bize karşıdırlar.
Bu dünya görüşünün merkezi noktası kurtarıcı şiddettir. Düzen yalnızca bir taraf diğerini ruhsal savaşta yendiğinde sağlanabilir. Şiddet daha iyi bir toplum oluşturmak için zorunludur. (Larson 1974, Puhvel 1970, Wink 1992) Dolayısıyla kazanmak her şeydir. Bu nedenle savaş üzerine odaklanılır. Çatışma ve yarışmalar bu dünyanın temel özelliğidirler ve evrim (biyoloji); ilerleme (uygarlık), gelişme (ekonomi) ve beceriye (spor) yol açarlar.
Hint-Avrupa savaşında ahlak, ahlaki doğruluk nosyonuna değil “adillik” (kurallara riayet etmek) ve “eşit fırsat” üzerine temellendirilmiştir. Adil olması için mücadelenin aşağı yukarı eşit güçtekiler arasında olması gerekir. Sonuç önceden kestirilemez olmalıdır. Profesyonel bir takımla amatör oyunculardan oluşmuş bir takımı karşı karşıya getirmek “adaletsizlik”tir. Eşit fırsat iki tarafın da zafer kazanmak için aynı araçları kullanabilecek durumda olmaları anlamına gelir. Eğer kötü taraf yasadışı ve kötü araçlar kullanırsa iyi tarafın da onları kullanması meşrulaşmış olur. Filmlerde, polis ilk ateş eden kişi olamaz. Ancak kanun kaçağı silahını çektiğinde polis muhakeme etmeksizin onu vurabilir. Sonunda savaşı kazanabilmek için hem iyi hem de kötü taraflar şiddet, hile ve gözdağı verme taktiklerini kullanırlar. Bu dünya görüşünde kaos en büyük kötülük, iktidar ve denetimse en büyük iyiliktir.
Batı’da Hint-Avrupa dini inançları büyük ölçüde ölüdür ama Walter Pink’in işaret ettiği gibi Hint-Avrupa dünya görüşü Amerikan eğlence (kovboy filmleri, detektif hikayeleri, kovboylar ve Kızılderililer, savaş hikayeleri) ve spor (amerikan futbolu ve hokey) dünyasının temelini oluşturmaya devam eder. İnsanlar savaşı görmek için para öder ve bittiğinde ayrılırlar.
Günümüzde birçok Hristiyan ruhsal savaş yorumları onları Tanrı ve melekleriyle Şeytan ve iblisleri arasında halklar ve toprakların denetimi için verilen kozmik bir savaş olarak gören bir Hint-Avrupa dünya görüşüne dayanmaktadır. Savaş gökyüzünde verilmektedir ancak oradan yeryüzüne kadar ulaşır. Merkezi sorun güç üzerinedir: Tanrı Şeytanı yenebilir mi? Sonuç şüpheli olduğu için, Tanrı meleklerinin şeytani güçler üzerinde zafer kazanabilmeleri için yoğun dua gereklidir. İnsanlar bu mücadelenin kurbanlarıdır. Mesih’e dönmüş olanlar bile Şeytan tarafından gerçekleştirilen bedensel saldırıların hedefidirler.
Kutsal Kitapsal Ruhsal Savaş Görüşleri
Savaş Kutsal Yazılar’da önemli bir mecazdır ve onu ciddiyetle ele almamız gerekir. Eugene Peterson şöyle yazar: “Devam eden ruhsal bir savaş: bütünüyle ahlaki bir savaş vardır. Kötülük ve zulüm, mutsuzluk ve hastalık vardır. Batıl inanç ve cehalet, vahşet ve acı vardır. Tanrı bunların hepsiyle karşı kesintisiz ve enerjik bir mücadele içerisindedir. Tanrı yaşamdan yana ve ölüme karşıdır. Tanrı sevgiden yana ve nefrete karşıdır. Tanrı umuttan yana ve umutsuzluğa karşıdır. Tanrı cennetten yana ve cehenneme karşıdır. Evrende tarafsız bir bölge yoktur. Her bir metre karelik mekan üzerinde çekişme vardır.” (1997, 122-123)
Sorun bu mücadelenin doğasının Kutsal Kitapsal terimlerle ne olduğudur. Bir şey nettir: Kutsal Kitapsal ruhsal savaş betimlemeleri; materyalist, kabilesel ve Hint-Avrupa mitlerinde olanlarından kökten farklıdırlar. (bknz. 4’ncü şekil) Örneğin, Eski Antlaşma’da saldırgan uluslar İsrail’in yenilgilerini kendi tanrılarının daha güçlü olduğunun bir kanıtı olarak görmüşlerdir. Ancak Eski Antlaşma yazarları İsrail’in yenilgilerinin pagan tanrılarının elinde olmadığını ama günahlarına karşılık Yehova’nın yargısı olduğu konusunda açıktırlar. (Hak. 4:1-2; 6:1; 10:7; 1 Sa. 28:17-19; 1 Kr. 16:2-3; 2 Kr. 17:7-23) Benzer olarak Tanrı ve Şeytan arası mücadele bir iktidar savaşı değildir. (Eyü 1:1-12, Hak. 9:23-24) Bütün dünya Tanrı’ya aittir. Paganların tanrıları aslında tanrı değildirler. Onlar sadece tahta ve taştan imal edilmiş insan yapımı putlardır. (Yşa. 44:46) Şeytan Tanrı tarafından yaratılmış, düşmüş bir melektir.
Yeni Antlaşma’da dikkat daha ruhsal bir savaş görüşüne doğru yöneltilir. Yeni Antlaşma’nın ilk dört bölümü (Matta, Markos, Luka ve Yuhanna) insanlara eziyet eden cinlerin ya da temiz olmayan ruhların varlığını açıkça ortaya koyar. İsa’nın zamanında yaşayan cin çıkarıcılar ruhları kovmak için özel teknikler kullanırlardı. (Keener 1993). İsa’ysa tersine; cinleri yanlızca kendi yetkisine dayanarak kovmuştu. (Mrk. 1:21-27; 9:14-32)
Savaşın doğası
Kutsal Kitap açıktır: Tanrı ve Şeytan arasında kozmik bir savaş vardır. (Efs. 6:12). Bununla birlikte sonucu üzerinde hiçbir şüphe yoktur. Tanrı yaratıcıdır. Geriye kalan herşeyse varoluşlarını sürdürmek için onun sürekli yaratışına bağımlı olan yaratıklardır. Şeytan ve günahkarların varoluşlarının bizzat kendisi ve isyanlarında kullandıklar güç onlara Tanrı tarafından verilmiştir ve onun merhamet ve sevgisine tanıklık eder. Eğer Tanrı ve Şeytan arasındaki kozmik mücadele iktidar üzerine değilse nedir? O gökyüzünde olduğu gibi yeryüzünde de Tanrı’nın egemenliğinin kurulması içindir.
İki benzetme bize Ruhsal savaşın Kutsal Kitapsal doğasını anlamada yardımcı olur. İlki dikbaşlı oğuldur (Kaybolan Oğul Benzetmesi). (Bailey 1998) Baba oğlunu sevgiye boğar ama oğul isyan eder ve babasından yüz çevirir. Baba oğlunu cezalandırmak değil onu geri kazanmak peşindedir o nedenle koşulsuz sevgiyle elini uzatır. Oğul babayı kendisinden nefret etmesi için kışkırtıp bu yolla isyanını meşrulaştırmak ister ancak baba oğlunun üzerine yönelttiği bütün kötülüğü alır ve sevmeye devam eder. Oğul tövbe ettiğinde aileye yeniden eskisi gibi geri alınır. (Lk. 15:21-24) Benzer olarak Tanrı isyankar yaratıklarını sever ve onların kurtuluş için kendisine dönmelerini sağlamaya çalışır. İnsan sadakati için bu savaşta, insanlar edilgen kurbanlar değillerdir. Onlar, Tanrı’ya isyan etmede Şeytanla ortak, etkin komploculardır.
İkinci benzetme isyankar bağcılardır (Bağ kiracıları benzetmesi). (Mat. 21:33-44) Onlara, efendi tarafından krallığın bir bölümü üzerinde yasal bir yetki verilmiştir. İsyan eder ve efendiye sadık olanlara zulmederler. Hint-Avrupa görüşüne göre kral isyancıları güç kullanarak yenmeli ve yok etmelidir. Kutsal Kitapsal dünya görüşünde kral ilk olarak uzlaşma arar. Bu girişim başarısız olunca, oğlunu gönderir ancak oğul bağcıların mahkemesinde yargılanır; suçlu bulunur ve öldürülür. Dava krala götürülür; kral aşağı mahkemeyi kötü bulur ve onun iktidarına son verir. Kutsal Yazılar’da merkezi soru güç değil ama meşruluk sorusudur.
Ruhsal savaş anlayışımızın merkezi çarmıhtır. Bu, Hint-Avrupa ya da kabilesel dünya görüşleri için anlamsızdır. Hint-Avrupa dünya görüşünde Mesih, kendisine zulmedenlerin meydan okumasına karşılık vermeli, gökyüzünde hazır bekleyen meleksel güçlerini göreve çağırmalı (Mat. 26:53) ve zafer kazanmış bir şekilde krallığını kurmak için çarmıhtan inmelidir. Kutsal Yazılarda çarmıh zayıflık yoluyla zaferin sembolüdür. Şeytan çarmıha gerilme esnasında Mesihi yoketmek ya da onu tanrısallığını yanlış biçimde kullanmaya kışkırtmak için tüm gücünü kullanır. Her iki durum da Mesih için yenilgi anlamına gelecektir: İlki, Şeytan onun üstesinden geleceği; ikincisiyse doğru olmayan araçların kullanılması yoluyla Tanrı’nın kurtarış planını yok edeceği için. Çarmıhta İsa değil Şeytan yargılanır çünkü Mesihi, Tanrının kusursuz insan olarak beden almış halini ölüme göndermiştir. (Kol. 2:15) Mesih’in ölüm karşısındaki itaatkarlığı “ölüm gücüne sahip olanı, yani İblis’i etkisiz kılmıştır” (İbr. 2:14). Çarmıh kendi içinde bir amaç değildir. O daha çok, Tanrı’nın Krallığına uygun insanlar yaratması önündeki engelleri kaldırır. Çarmıh doğruluğun kötülük, sevginin nefret, Tanrı’nın yolunun Şeytan’ın yolu üzerindeki zaferidir. Eğer ruhsal savaş anlayışımız çarmıhı son zafer olarak görmüyorsa hatalıdır.
Son olarak Kutsal Kitapsal bir ruhsal savaş görüşü Tanrı’nın Krallığı’nın sonunda bütün bir evren boyunca kuruluşuna işaret eder. Şu anki savaşa fazlaca odaklandığımızda gerçek hikayenin savaşın kendisi değil Mesih’in ebedi egemenliği olduğu kozmik resmi gözden kaçırırız. Bu bakış ilk kiliseyi dönüştürmüştür ve bugün bizim çalışmalarımızda da odak noktamız olmalıdır.
DİPNOTLAR:
1. Newtoncu fizikte bütün fiziksel olaylar, yerçekiminin gücüyle meydana gelen maddi parçacıkların hareketine indirgenmiştir. Maddenin ne amacı ne de bir niyeti vardır. Arzu, yaşam ya da ruh atomları yoktur. Kartezyen düşüncede ise, fiziksel dünya, zihinsel dünyanın karşısında, ayrı bir dünya olarak kurulmuştur. Descartes’ın bilim felsefesinde, düşünen tözler (res cogita) ve mekanik bedeni oluşturan tözler ( res extensa) vardır. Bu ayrımın başka biçimde ifadesi, zihin/beden ikiciliğidir (Zohar, 1998:51,98). Ancak bu ikicilik sayesinde insanın, kendisini kuşatan doğadan ayrı ve onun üzerinde bir varlık olarak düşünebilmesi mümkündür. Eğer maddi dünya, kişinin varlığından ayrılabilecek bir şey ise, bu durumda onun hizmetine sunulmuş bir makineden başka bir şey değildir.
Doğan Bıçkı, BATI DÜŞÜNCESİ, LİBERAL KAPİTALİZM VE ÇEVRE, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi (2) 2001, 33-42,
Kaynak: http://www.google.ca/search?q=cache:KOiRzgK31CkJ:www.akdeniz.edu.tr/iibf/yeni/genel/dergi/Sayi02/Bicki.pdf+Kartezyen+ikicilik&hl=en veya http://www.akdeniz.edu.tr/iibf/yeni/genel/dergi/Sayi02/Bicki.pdf
KAYNAKÇA:
Bailey, Kenneth E. 1998. The pursuing father. Christianity Today (October 26): 33-40.
Keener, Craig S. 1993. The IVP Bible Background Commentary: New Testament. Downers Grove, IL: InterVarsity Press.
Larson, Gerald J., ed. 1974. Myth in Indo-European Antiquity. Berkeley, CA: University of California Press.
Lowe, Chuck. 1998. Territorial Spirits and World Evangelization? Borough Green, Kent, GB: OMF International.
Peterson, Eugene. 1997. Leap Over a Wall: Earthy Spirituality for Everyday Christians. San Francisco: Harper San Francisco.
Puhvel, Jaan, ed. 1970. Myth and Law Among the Indo-Europeans: Indo-European Comparative Mythology. Berkeley, CA: University of California Press.
Wink, Walter. 1992. Engaging the Powers: Discernment and Resistance in a World of Domination. Minneapolis: Fortress Press.
Makalenin İngilizcesi < http://www.missiology.org/EMS/bulletins/hiebert.htm>, <http://www.directionjournal.org/article/?1052>